BASIN BİLDİRİSİ
Yargıtay Başkanlar Kurulu tarafından 21.05.2008 günü yayınlanan bildiri, İstanbul Barosunun uzun bir süreçten bu yana ifade ettiği pek çok değerlendirme ile ortak nitelikler taşımaktadır.
Gerçekten de, AKP?nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulmasını takiben gelinen aşama, Türk Yargı Erkinin ?hiç yaşamadığı? bir süreci ifade etmektedir. Anayasanın 138. maddesi ile TCK?nın 288. maddesinin açık hükmüne karşın, ısrarla sürdürülen ve hukuki niteliği bulunmayan değerlendirmeler, bitmek bilmeyen bir baskıya dönüşmüştür. Üstelik ilk kez, içerden yönlendirildiği anlaşılan dış baskılarla, Anayasa Mahkemesi?nin etki altına alınma çabaları gözlenmiş, Yargıtay C. Başsavcısı, salt görevini yaptığı için, hedeflerin odağı haline getirilmiştir.
Son dönemde yaşananlar nedeniyle, yargı yetkisinin kullanıldığı duruşma salonları, Adliyelerin dışına taşmakla kalmamış, coğrafya itibariyle de genişlemiştir. Böyle bir yargı anlayışı olamaz.
Yargıtay Başkanlar Kurulunun söz konusu bildirisinin ne denli haklı bir içeriğe sahip olduğunu kavrayabilmek için, Adalet Bakanı tarafından AB Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn?e sunulan ?Yargı Reformu Stratejisi Taslağı?ndaki bazı ifadelere dikkat çekmek gereklidir. Bu ifadeler, henüz yaşanmamış olan geleceğin Hükümet tarafından nasıl şekillendirilmekte olduğunu anlatmak bakımından son derece önemlidir.
Bu taslağın 7. sahifesinde, ?yargı yetkisinin kendisine meşruiyet kazandırabilmesinin doğrudan ve dolaylı olarak milli iradeden kaynaklanmasına bağlı olduğu? belirtilmektedir. Bu yaklaşıma göre, milli iradeden kaynaklanmayan yargı yetkisinin ?meşru? olamayacağı ifade edilmektedir. Daha vahim olarak, mevcut düzenlemedeki HSYK?nın yasama organına karşı ?sorumlu? olmaması taslakta eleştiri konusu yapılmakta ve Adalet Bakanının Kuruldaki varlığı ?demokratik meşruiyet? ilkesi ile açıklanmaktadır.
Açık deyişle, Türkiye?nin tüm hukuk kamuoyu, bağımsız yargı oluşturmak adına HSYK?nın oluşumunda yürütmenin etkisinin kaldırılması noktasında mutabakata varmış olmasına ve AB İlerleme Raporunda da bu konuda açık görüş bulunmasına karşın, Hükümet bu konularda tam aksi düşüncededir. Hükümetin özlemi, taslakta açıkça belirtildiği üzere, Yasama ve Yürütmenin yapacağı seçimle belirlenecek üyelerden oluşan bir HSYK?dır. Hükümetin yargıyı güdüleme isteminin taslaktaki bir başka göstergesi de, özellikle Yüksek Yargı Organlarına ilişkin olarak getirilen disiplin hükümlerinde yapılması tasarlanan değişikliklerdir. Tasarının 18. sahifesinde ifadesini bulan yaklaşıma göre, Yüksek Yargıdaki disiplin hükümleri yetersizdir. Tasarıdaki tespite göre; ?Yargıtay Kanunu bunları bir disiplin cezası olarak dahi nitelememiş? ve ?Anayasa Mahkemesinin başkan ve üyeleri için ise, herhangi bir disiplin hükmü ve cezası öngörülmemiştir.?
Bu tespitlere neden ihtiyaç duyulduğu ve hiçbir ihtiyacın ürünü değil iken böylesine tasarımların neden raporlaştırıldığı, ciddi soru işaretleridir. Egemenliğin kullanımında, kuvvetler ayrılığı ilkesinin kavranamamış olması ve ?çoğunlukçu? bir yaklaşım tarzıyla ?her şeye kadir? bulunma inancı, bağımsız yargıyı asla oluşturmayacaktır. Son gelişmeler, verilen beyanatlar ve yayınlanan taslaklar, Türk Yargısının, kendisi açısından geleceğinin nasıl tasarlanmakta olduğunu aydınlığa kavuşturmuştur.
İstanbul Barosu, Yargıtay Başkanlar Kurulunun yanında, bağımsızlık ve tarafsızlık mücadelesine devam edecektir. 26.05.2008
İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI