Banner

MEVZUAT
AVUKATLIK HUKUKU
MAKALELER
HUKUK HABERLERİ
FAYDALI BİLGİLER
İÇTİHATLAR
DİLEKÇE-FORM
ADLİ REHBER
İNSAN HAKLARI
HUKUK SÖZLÜĞÜ
DAVA TÜRLERİ
HUKUKİ BELGELER
 
Reklam Alanı

Host - Sponsor





   YAVUZ /Türkiye Kararı

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı
YAVUZ /Türkiye Kararı*

Başvuru no. 67137/01
Strazburg
10 Ocak 2006

USUL

1.Dava, Türkan Yavuz (?başvuran?) isimli Türk vatandaşının, 8 Şubat 2001 tarihinde, İnsan Hakları ve Temel Hürriyetlerin Korunması Sözleşmesi?nin (?Sözleşme?) 34. maddesine dayanarak Türkiye Cumhuriyeti aleyhine AİHM?ye yaptığı başvurudan (no. 67137/01) kaynaklanmaktadır.

2.Başvuran, İstanbul Barosu?na bağlı M. A. Kırdök ve M. Kırdök isimli avukatlar tarafından temsil edilmiştir. Türk Hükümeti (?Hükümet?) AİHM?deki yargılama için bir Ajan tayin etmemiştir.

3.27 Kasım 2001 tarihinde AİHM başvuruyu bildirmeye karar vermiştir.

4.1 Kasım 2004 tarihinde, AİHM, Dairelerinin kompozisyonunu değiştirmiştir (25 § 1. madde). Bu dava, yeni oluşturulmuş olan İkinci Daire?ye tevzi edilmiştir (52 § 1. madde).

5.17 Mart 2005 tarihli bir yazı ile, AİHM, AİHS?nin 29 §§ 1. ve 3. maddesi uyarınca başvurunun kabuledilebilirliği ve esaslarına ilişkin karar vereceğini taraflara bildirmiştir.

6. Başvuran ve Hükümet, esaslara ilişkin ayrı ayrı görüş bildirmiştir (59 § 1. madde).

OLAYLAR
I.DAVA OLAYLARI

7.Başvuran, 1973 doğumludur ve İstanbul?da ikamet etmektedir.

A.Polis gözaltında tutulma ve başvuranın kötü muameleye maruz kaldığı iddiasına ilişkin sağlık raporu

8.17 Mayıs 1997 tarihinde, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi?ne bağlı beş polis memuru, başvuranın dairesinde arama yapmıştır. Başvuran ve eşi yakalanmış ve yasadışı bir örgüt olan TKP/ML ?ye üye oldukları şüphesiyle gözaltına alınmışlardır. Aynı gün polisler tarafından hazırlanan ve başvuran tarafından imzalanan arama tutanağına göre, polis, birkaç belge, silah, mühimmat ve dinamit bulmuştur. Raporda, başvuran ve eşinin mukavemet gösterdiği ifade edilmiştir.

* Dışişleri Bakanlığı Çok taraflı Siyasî İşler Genel Müdürlüğü tarafından Türkçe?ye çevrilmiş olup, gayrıresmî tercümedir.
9.Aynı gün, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi?ne bağlı polisler, aynı gerekçelerle, E.Y. dahil olmak üzere, diğer şüphelileri yakalamışlardır.

10.19 Mayıs 1997 tarihinde, başvuran, iki polis tarafından sorguya çekilmiştir. Başvuran, TKP/ML ile bağlantısı olmadığını ve arama sırasında bulunan maddelerin varlığından haberdar olmadığını belirtmiştir. Eşinin bu maddeleri ne zaman getirip sakladığını bilmediğini ifade etmiştir. Başvuran, ifadesini imzalamıştır.

11.21 Mayıs 1997 tarihinde, başvuran İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Adli Tıp Kurumu?na bağlı bir doktor tarafından muayene edilmiştir. Doktor, başvuranın sağ kürek kemiğinin altında 2 x 8 cm ebadında hiperemi , boyun bölgesinde 3 cm ebadında bir şişlik ve boyunda ağrı olduğunu not etmiştir. Doktor tarafından hazırlanan raporda, bu tespitlerden başka, kötü muameleye bağlı olabilecek başka yaralanma emaresi olmadığı sonucuna varılmıştır.

B.Kötü muamele iddiasına yönelik başlatılan soruşturma ve polislere yönelik cezai işlemler

12.21 Mayıs 1997 tarihinde, başvuran İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı huzuruna çıkarılmıştır. Polise verdiği ifadelerin içeriğini teyit etmiştir. Ancak, gözaltı süresinde, dört ya da beş polisin, göğüslerine ve kalçalarına dokunarak cinsel tacizde bulunduğunu belirtmiştir. Ayrıca yumruklandığını da iddia etmiştir. Tekrar görürse bu polisleri tanıyabileceğini ifade etmiştir.

13.Aynı gün, başvuran serbest bırakılmış ve kendisine yönelik hiçbir cezai işlem başlatılmamıştır.

14.22 Mayıs 1997 tarihinde, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı, başvuran ve E.Y.?nin kötü muamele iddialarını inceleme yetkisine sahip olmadığını dikkate almış ve soruşturma dosyasını Fatih Cumhuriyet Savcılığı?na nakletmiştir.

15.30 Mayıs ve 3 Temmuz 1997 tarihlerinde, Fatih Cumhuriyet Savcısı, Kartal ve Tuzla Emniyet Müdürlükleri?nin, başvuranın kendi huzuruna çıkarılmasını sağlamaları talebinde bulunmuştur. 21 Ağustos 1997 tarihinde, Tuzla Emniyet Müdürlüğü, Cumhuriyet Savcısı?na, başvuranın Cumhuriyet Savcısı tarafından belirtilen adreste bulunmadığını ve Kartal SSK Hastanesi?nde çalıştığını öğrendiklerini bildirmiştir. 27 Ağustos 1997 tarihinde, Cumhuriyet Savcısı, Kartal Emniyet Müdürlüğü?ne yaptığı talebini yinelemiştir. Başvuranın adresi, çalıştığı yer olan hastane olarak belirtilmiştir.

16.Fatih Cumhuriyet Savcısı?nın 30 Mayıs 1997 tarihli talebi üzerine, 8 Temmuz 1997 tarihinde, İstanbul Emniyet Müdürlüğü, başvuran ve E.Y.?nin yakalanması ve tutuklanmasına ilişkin belgeleri iletmiş ve Savcıya başvuran ve E.Y.?yi sorguya çeken polislerin kimliklerini bildirmiştir.

17.Fatih Cumhuriyet Savcısı?na verilen 26 Eylül 1997 tarihli ifadesinde, başvuran, özellikle, karakola götürüldüğünü, eşinden ayrılarak gözlerinin bağlandığını ileri sürmüştür. Saçını çeken ve bilhassa omuzlarının ortasından kendisine vuran polisler tarafından saldırıya maruz kaldığını iddia etmiştir. Kendisini kocasının gözü önünde çırılçıplak soyduklarını, sarkıntılık ettiklerini ve cinsel tacizde bulunduklarını ileri sürmüştür. Sorgusu esnasında, polislerden birisinin kendisini tecavüzle tehdit ettiğini, diğer polislerin sözlü hakarette bulunduğunu ve işbirliği yapmaz ise cinayetle suçlamakla tehdit ettiklerini de iddia etmiştir. Basında yer almasından sonra da dövüldüğünü ileri sürmüştür. Başvuran, incommunicado şekilde, tüm görgü tanıklarından uzak tutulduğundan, tanık bulmasının imkansız olduğunu belirtmiştir.

18.E.Y.?nin ifadesi Fatih Cumhuriyet Savcısı tarafından 27 Ekim 1997 tarihinde alınmıştır.

19.23 Temmuz 1997 ve 9 Eylül 1997 tarihleri arasında, Fatih Cumhuriyet Savcısı, H.İ., E.A, A.K., ve Z.K. isimli polislerin ifadelerini almıştır. Sözkonusu polislerin hepsi kendilerine yönelik suçlamaları reddetmiş ve hem başvuranın hem de E.Y.?nin tutuklanmaya direndiğini ve sonuç olarak bazı yaralar almış olabileceğini iddia etmiştir.

20.3 Kasım 1997 tarihinde Fatih Cumhuriyet Savcısı, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı?na, sözkonusu polis memurları aleyhinde cezai takibat açılması gerektiği kanısında olduğunu belirten bir rapor sunmuştur.

21.19 Kasım 1997 tarihli bir iddianame ile İstanbul Cumhuriyet Savcısı, Ceza Kanunu?nun, kötü muameleyi yasaklayan 243 § 1. maddesi uyarınca İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi?nde polis memurları aleyhinde cezai takibat başlatmıştır.

22. 25 Kasım 1997 tarihinde polis memurları aleyhinde açılan cezai takibat, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda başlamıştır.

23. 25 Kasım 1997 ve 1 Haziran 1999 tarihleri arasında Mahkeme, sekiz duruşmaya bakmıştır. Başvuranı, eşini, E.Y.?yi ve suçlanan polis memurlarını dinlemiştir. Başvuranın, üçüncü taraf olarak katılmaya dair 13 Şubat 1998 tarihli talebi, Mahkeme tarafından kabul edilmiştir. 13 Ekim 1998 tarihinde düzenlenen duruşmada başvuranın temsilcisi Mahkeme?ye, başvuranın görgü tanığı, Ş.T.?yi dinleme haklarından vazgeçtiklerini bildirmiştir. Dolayısıyla, Mahkeme Ş.T.?yi dinlememe kararı vermiştir.

24. Ağır Ceza Mahkemesi huzurundaki davalar sırasında başvuran, polis memurları aleyhindeki iddialarını yinelemiştir. Ayrıca, kendisini cinsel yönden taciz eden polis memurlarından ikisinin, H.İ. ve Z.K.?nın, Mahkeme huzurunda bulunduklarını belirtmiştir. Yakalanması sırasında bir mücadele yaşandığını da kabul etmiştir.

25. 1 Aralık 1998 tarihli duruşmada başvuranın eşi, başvuran lehinde tanıklık etmiştir. Polis gözetimindeyken topluca düzenli işkenceye maruz bırakıldıklarını belirtmiştir. Bu hususta, kıyafetlerinin yırtılmış, ayaklarının ezilmiş olduğunu, soğuk basınçlı suya maruz kaldıklarını ve kafalarının, bir havuza batırıldığını ileri sürmüştür. Kendisine, eşinin çıplak şekilde yerde yatarken gösterildiğini iddia etmiştir.

26. 1 Haziran 1999 tarihinde İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, polis memurlarının aleyhlerinde öne sürülen suçlardan beraatine karar vermiştir. Mahkeme, tıbbi raporlardaki bulgular dışında, yaralanma izi olmadığı ve sözkonusu raporlarda kaydedilen yaralanmaların, şikayetçilerin yakalanması sırasında oluştuğu kanısındadır. Mahkeme, başvuranın eşinin tanıklığının, başvuranın eşi olması, aynı gerekçelerle yakalanarak gözaltına alınması ve ifadesinin, olaylara uymaması nedeniyle, güvenilmez olduğu sonucuna varmıştır. Bu nedenle, huzurunda sunulan delillerin, suçlanan polis memurlarının suçlu olduğuna karar vermek için yeterli olmadığına karar vermiştir.

27. 4 Ekim 2000 tarihinde Yargıtay, Ağır Ceza Mahkemesi?nin kararını onamıştır.

II. İLGİLİ İÇ HUKUK VE UYGULAMASI

28. Sözkonusu zamanda yürürlükte olan ilgili iç hukukun tanımı, Batı ve Diğerleri/Türkiye (no. 33097/96 ve 57834/00, §§ 96-100, ECHR 2004- ... (özetler)) kararında bulunabilir.

HUKUK

I. KABULEDİLEBİLİRLİK

29. 6 Haziran 2005 tarihli ek görüşlerinde Hükümet AİHM?den, AİHS?nin 35 § 1. maddesi bağlamındaki iç hukuk yollarının tüketilmesi gereğine uymadığı için başvurunun kabuledilemez olduğuna karar vermesini istemiştir. Başvuranın, hukuk mahkemeleri veya idari mahkemelerde dava açarak maruz kaldığını iddia ettiği zararın telafisi için isteyebileceğini ileri sürmüştür. Bu bağlamda, AİHM?ye daha önce bu iç hukuk yollarının etkinliğini kanıtlayan sözkonusu mahkemeler tarafından verilmiş kararların sunulmuş olduğunu belirtmiştir.

30. Başvuran, Hükümet 23 Nisan 2002 tarihli görüşlerinde iç hukuk yollarının tüketilmemiş olmasına itiraz etmemiş olduğu için, davanın sözkonusu aşamasında da itiraz etmemelerinin engellenmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

31. AİHM, AİHM İç Tüzüğü?nün 55. maddesine göre, niteliği ve koşulları elverdiğince, başvurunun kabuledilebilirliğine ilişkin yazılı veya sözlü görüşlerinde sorumlu Sözleşmeci Devlet tarafından kabuledilemezlik kararına itiraz edilmesi gerektiğini yineler (bkz. K. ve T./Finlandiya [BD], no. 24952/94, § 44, ECHR 2002-X). AİHM, Hükümet?in, AİHM?nin sözkonusu başvurunun kabuledilebilirliğine ilişkin kararından önce başvurunun kabuledilebilirliği ve esaslarına ilişkin ek görüşlerinde iç hukuk yollarının tüketilemesine ilişkin itirazlarını belirtmiş olmalarından dolayı sözkonusu gerekliliği yerine getirmiş olduğu kanısındadır. Dolayısıyla AİHM, Hükümet?in davanın sözkonusu aşamasında iç hukuk yollarının tüketilmemiş olduğuna ilişkin itirazını sunmaktan alıkonamayacağı kanısındadır.

32. Ancak AİHM, daha önce benzer davalarda Hükümet?in ilk itirazlarını incelemiş ve reddetmiş olduğunu yineler (bkz., özellikle, Karayiğit/Türkiye (karar), no. 63181/00, 5 Ekim 2004). AİHM, sözkonusu davada yukarıda kaydedilen başvuruda vardığı sonuçlardan farklı bir sonuca varmasını gerektirecek özel bir durum görmemektedir.

33. Bu koşullar altında AİHM, Hükümet?in ilk itirazını reddeder.

34. AİHM, başvurunun AİHS?nin 35 § 3. maddesi bağlamında temelden yoksun olmadığını belirtir. Ayrıca, kabuledilemez olduğuna karar vermek için gerekçe bulunmadığını belirtir. Bu nedenle, kabuledilebilir olduğuna karar verilmelidir.



II. AİHS?NİN 3. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI

35. Başvuran, polis gözetimindeyken maruz bırakıldığı muamelenin, AİHS?nin aşağıda kaydedilen 3. maddesinin ihlali anlamına gelen işkence ve insanlık dışı muameleye eş değerde olduğu hususunda şikayette bulunmuştur:

?Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz.?

36. Hükümet, başvuranın iddialarına itiraz etmiştir. Başvuranın iddialarının, uygun delillerce desteklenmediğini belirtmiştir. Bu bağlamda Hükümet, başvuranın kötü muamele iddialarının, tıbbi rapor bulgularına uymadığını belirtmiştir. Hükümet, başvuranın, iddia ettiği muameleye uğramış olması durumunda, yüzünden ve vücudunda yara izleri olacağını ileri sürmüştür. Ayrıca, başvuranın ve eşinin, yakalanmaya karşı direndiklerini doğruladıklarını belirtmiştir.

37. Başvuran, iddialarını sürdürmüştür. Özellikle, sırtına darbe aldığını, çıplak bırakıldığını ve sözlü ve fiziksel olarak cinsel yönden taciz edilmiş olduğunu belirtmiştir.

38. AİHM, kişinin sağlık durumu iyiyken gözaltına alındığı ancak, serbest bırakıldığında yaralanmış olduğunun anlaşıldığı durumlarda, Devlet?in sözkonusu yaralanmanın nasıl olduğunu açıklamakla ve özellikle başvuranın iddiaları, tıbbi raporlarla desteklenmişse, sözkonusu iddiaları çürütecek bir delil sunmakla yükümlü olduğunu; aksi halde, AİHS?nin 3. maddesi bağlamında açık bir sorunun belireceğini yineler (bkz. Selmouni/Fransa [BD], no. 25803/94, § 87, ECHR 1999-V, Aksoy/Türkiye, 18 Aralık 1996 tarihli karar, Hüküm ve Karar Raporları 1996-VI, sayfa 2278, § 62, Tomasi/Fransa, 27 Ağustos 1992 tarihli karar, A Serisi no. 241-A, sayfa 40-41, §§ 108-111, ve Ribitsch/Avusturya, 4 Aralık 1995 tarihli karar, A Serisi no. 336, sayfa 26, § 34).

39. Sözkonusu davada doktor tarafından hazırlanan tıbbi rapor, polis tarafından gözaltında tutulduğu sürenin bitiminde başvuranın vücudunda yaralar görüldüğünü göstermektedir. AİHM?nin görüşüne göre, tıbbi rapordaki bulgular, en azından başvuranın sırtından darbe aldığına dair iddialarıyla uyuşmaktadır. AİHM, özellikle sözkonusu muamelenin kanıtlanması çok zor olduğu için, cinsel veya psikolojik kötü muameleye ilişkin iddiaların doğruluğunu değerlendirmeyi gerekli görmemektedir.

40. AİHM tarafların, 21 Mayıs 1997 tarihli tıbbi rapor bulgularına ilişkin ihtilafa düşmediklerini gözlemlemektedir. Ancak, başvuranın sözkonusu muameleye nasıl maruz kaldığı hususunda farklı ifadeler vermişlerdir. AİHM, başvuranın yakalanmasını müteakiben muayene edilmediğini, oysa edilmesinin, yakalama işlemi sırasında güç kullanmak durumunda kalan polis memurları tarafından atılacak uygun bir adım olmuş olacağını belirtmektedir. Ayrıca, yakalam tutanağında, başvurana karşı kullanılan suçun niteliğinden söz edilmemektedir ve başvuranın eşi olan R.Y.?nin tıbbi raporu, birlikte yakalanmış olmalarına rağmen, kötü muamele bulgularını ortaya koymamaktadır.

41. Yukarıda belirtilenler karşısında, AİHM, Hükümet?in, başvuranın, tutukluluğun sonunda tespit edilen yaraları nasıl aldığına ilişkin açıklamalarından tatmin olmamıştır.

42. Yetkililerin, nezarette kontrolleri altındaki kişilerin aldıkları yaraların nedenini açıklama yükümlülüğünü yineleyen AİHM, polis memurlarının beraat etmelerinin Devlet?in AİHS uyarınca sorumluluğunu ortadan kaldıramayacağını değerlendirir (bkz., mutatis mutandis, Berktay ? Türkiye, no. 22493/93, § 168, 1 Mart 2001 ve Çolak ve Filizer ? Türkiye, no. 32578/96 ve no. 32579/96, § 168, 8 Ocak 2004).

43. Bütün olarak davanın olaylarını ve başvuranın nezarette tutulduğu sırada aldığı yaraların nedenine ilişkin olarak Hükümet tarafından makul bir açıklamanın olmayışını değerlendiren AİHM, bu yaraların, sorumluluğunu Hükümet?in taşıdığı muameleden kaynaklandığını tespit eder.

44. AİHS?nin 3. maddesinin ihlal edildiğine karar verir.

III. AİHS?NİN 6. VE 13. MADDELERİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI

45. Başvuran, ulusal mahkemelerin, herhangi bir ek soruşturma yürütmeden ve dava dosyasındaki delillere rağmen sanık memurları beraat ettirmek amacıyla hareket ettiği gerekçesiyle bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının hakkaniyete uygun olarak görülmesini istemek hakkının ihlal edildiğinden şikayetçi olmuştur. Ayrıca, kötü muamele ve işkence şikayetlerine ilişkin etkili bir hukuk yolunun olmadığından şikayetçi olmuştur. Başvuran, AİHS?nin 6. ve 13. maddelerine istinat etmiştir.

46. AİHM, bu şikayetlerin tek başına 13. madde açısından incelenmesi gerektiğini değerlendirir. Bu madde şöyledir:

?Bu Sözleşme?de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, ihlal fiili resmi görev yapan kimseler tarafından bu sıfatlarına dayanılarak yapılmış da olsa, ulusal bir makama etkili bir başvuru yapabilme hakkına sahiptir.?


47. Hükümet, başvuranın kötü muamele iddiasına ilişkin ifadesinin üzerine Cumhuriyet Savcısı tarafından hemen bir soruşturma başlatıldığını ileri sürmüştür. Hükümet, başvuranın yakalanmasında ve sorgulanmasında yer alan polis memurlarının teşhis edildiğini, başvuran ve sanık polis memurlarının ifadelerinin alındığını ve başvuranın eşinin tanık olarak dinlendiğini belirtmiştir. Hükümet, başvuranın mahkemede hazır bulunmamasının, ifade vermesini sağlamak için birkaç yazılı talebi zorunlu kılmış olduğunu belirtmiştir. Mahkemenin, sanık polis memurlarının beraatını onları mahkum etmek için yeterli delil olmaması dolayısıyla emrettiğini iddia etmiştir.

48. Başvuran, işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin olarak ön soruşturmanın ve cezai işlemlerin uluslararası standartların gerisinde kaldığını ileri sürmüştür. Tıbbi raporların yetersizliğinden ve daha fazla delil elde etme çabalarının yokluğundan şikayetçi olmuştur. Başvuran, yerel mahkemenin, yakalanmasının ardından polis memurlarının onu tıbbi muayeneye götürmediği gerçeğine müsamaha ederken, eşinin ifadesini tek taraflı bulduğunu ve kendisinin ifadesini gözönünde bulundurmadığını belirtmiştir.

49. Bu davada sunulan delillere dayanarak, AİHM, sorumlu Devlet?in, AİHS?nin 3. maddesi uyarınca, polis nezaretinde başvuran tarafından maruz kalınan kötü muameleden sorumlu olduğunu tespit etmiştir. Dolayısıyla, bu bakımdan başvuranın şikayeti, AİHS?nin 3. maddesi ile ilişkili 13. maddenin maksatları açısından ?savunulabilir? dir. Dolayısıyla, yetkililerin, bu hükmün gereklerini yerine getiren etkili bir soruşturma yürütme yükümlülükleri vardır (bkz. McGlinchey ve Diğerleri ? İngiltere, no. 50390/99, § 64, AİHM 2003-V ve yukarıda anılan, Batı ve Diğerleri §§ 133-138).

50. Sözkonusu davada, AİHM, Cumhuriyet Savcılığı tarafından başvuranın iddialarına yönelik bir soruşturmanın hemen başlatıldığını gözlemler. Bu soruşturma, Cumhuriyet Savcısı tarafından, başvuranın hem yakalanmasında hem de sorgulanmasında yer alan kişiler olarak teşhis edilen iki polis memurunun duruşmaya çıkmasıyla sonuçlanmıştır. Ayrıca, delil yetersizliğinden dolayı polis memurlarının beraat etmesiyle sonuçlanan bu cezai işlemlere başvuran etkili olarak katılım sağlayabilmekteydi.

51. Bununla birlikte, AİHM, yetkililer tarafından soruşturma ve duruşmanın yürütülme biçiminde kusurlar olduğunu gözlemler. AİHM, davanın açılmasının öncesinde başvurandan hiçbir zaman kötü muamelenin sözde faillerini teşhis etmesinin talep edilmediğini gözlemler ve sonuç olarak, başvuran tarafından şikayet edilen diğer polis memurları teşhis edilmemiş ve duruşmaya çıkarılmamıştır. Bu bağlamda, yetkililer, başvuranın yakalanmasında yer alan diğer polis memurlarının veya yakalanmasının muhtemel görgü tanıklarının ifadelerini almamışlardır. Ayrıca, işlemlerin hiçbir aşamasında, başvuranın incommunicado üç buçuk gün tutuklu kaldığı ve hepsi erkek olan polis memurları tarafından sorgulandığı gerçeğine rağmen, yetkililer tarafından başvuranın cinsel taciz iddialarının doğruluğu incelenmemiştir.

52. Yukarıda belirtilenler karşısında, AİHM, hem soruşturmanın hem de cezai işlemlerin AİHS?nin 13. maddesinin gerektirdiği tam, etkili hukuk yolunu sağlamadığı kararına varır. Dolayısıyla, bu hüküm ihlal edilmiştir.

IV. AİHS?NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI

53. AİHS?nin 41. maddesi şöyledir:

? Mahkeme işbu Sözleşme ve protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Taraf?ın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi edebiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, zarar gören tarafın hakkaniyete uygun bir surette tatminine hükmeder.?

A. Tazminat

54. Başvuran 40.000 Euro manevi tazminat talep etmiştir.

55. Hükümet, aşırı bularak, başvuran tarafından talep edilen miktara itiraz etmiştir.

56. AİHM, başvuranın, büyük ihtimalle, tek başına AİHM?nin ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek, acı ve sıkıntı yaşamış olduğunu tespit eder. Bu davada tespit edilen ihlalin niteliğini gözönünde tutarak ve hakkaniyet temelinde karar vererek, AİHM, başvurana, 10.000 Euro manevi tazminat ödenmesine karar verir.

B. Mahkeme masrafları

57. Başvuran mahkeme masrafları olarak toplam 10.640 Yeni Türk Lirası (YTL) (yaklaşık 5.982 Euro) talep etmiştir. Bu miktar, hem yerel mahkemelerde hem de AİHM?de yapılan idari masrafları ve harcamaları ve temsil edilme ücretlerini kapsar. Taleplerine destek olarak, başvuran, temsilcileri tarafından hazırlanan bir masraflar listesi ve İstanbul Barolar Birliği?nin 2005 için tavsiye olunan ücretler listesini sunmuştur. Ancak, herhangi bir makbuz sunmamıştır.

58. Hükümet miktarlara itiraz etmiştir. Başvuranın taleplerine ilişkin herhangi bir belge veya makbuz sunmadığını ileri sürmüştür.
59. AİHM, sözkonusu masraflar gerçekten ve gerektiği için yapıldığı ve miktar açısından makul olduğu takdirde mahkeme masraflarına ilişkin tazminat ödenmesine karar verebilir ( bkz. Sawicka ? Polonya, no.37645/97, § 54, 1 Ekim 2002). Mevcut bilgilere istinaden kendi kararını veren AİHM, bütün mahkeme masraflarını kapsamak üzere 2.500 Euro ödenmesine karar verir.

C. Gecikme Faizi

60. AİHM, gecikme faizi olarak Avrupa Merkez Bankası?nın kısa vadeli kredilere uyguladığı marjinal faiz oranına üç puan eklemek suretiyle elde edilecek oranın uygun olduğuna karar verir.

BU SEBEPLERLE, AİHM OYBİRLİĞİ İLE


1. Başvurunun kabuledilebilir olduğuna;

2. AİHS?nin 3. maddesinin ihlal edildiğine;

3. AİHS?nin 13. maddesinin ihlal edildiğine;

4. (a) Sorumlu Devlet?in, başvurana, aşağıdaki miktarları, AİHS?nin 44 § 2. maddesi uyarınca kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde, ödeme günündeki kur üzerinden sorumlu Devlet?in milli para birimine dönüştürmek üzere ödemesine:

(i) 10.000 Euro (on bin Euro) manevi tazminat;

(ii) 2.500 Euro (iki bin beş yüz Euro) mahkeme masrafları;

(iii) yukarıdaki miktarlara tabi olabilecek her türlü vergi;

(b) Yukarıda belirtilen üç aylık sürenin aşılmasından ödeme gününe kadar geçen süre için yukarıdaki miktarlara Avrupa Merkez Bankası?nın o dönem için geçerli faizinin üç puan fazlasına eşit oranda basit faiz uygulanmasına;

5. Başvuranın adil tazmin talebinin kalanının reddine

KARAR VERMİŞTİR.

İngilizce olarak hazırlanmış ve Mahkeme İç Tüzüğünün 77 §§ 2 ve 3. maddesi uyarınca 10 Ocak 2006 tarihinde yazılı olarak tebliğ edilmiştir.



S. NAISMITH J.-P.COSTA Yazı İşleri Müdür Yardımcısı Başkan

 

SIK SORULANLAR
BİLGİ EDİNME
TÜKETİCİ KÖŞESİ
ÜCRETSİZ AVUKATLIK
HUKUK EĞİTİMİ
 
Üyelik işlemleri
 
K.Adı
Parola
            
      Şifremi Unuttum
      Üye Ol
Hukuk Arama Motoru
Hukuk Anketi
Reklam Alanı







Zirve100