|
|
|
Reklam Alanı |
|
|
Host - Sponsor |
|
|
DİZMAN/Türkiye Davası |
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı
DİZMAN/Türkiye Davası*
Başvuru no. 27309/95
Strazburg
20 Eylül 2005
USULİ İŞLEMLER
1.Davanın nedeni, Türk vatandaşı Ahmet Dizman?ın (?başvuran?), 31 Mart 1995 tarihinde, İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Korumaya Dair Sözleşme?nin (?Sözleşme?) eski 25. maddesi uyarınca, Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Komisyonu?na (?Komisyon?) yaptığı başvurudur (başvuru no. 27309/95).
2. Başvuranı görevini Londra?da ifa etmekte olan avukat Anke Stock temsil etmiştir. Türk Hükümeti (?Hükümet?), AİHM huzurundaki davalar için bir Ajan tayin etmemiştir.
3. Başvuran, özellikle, 5 Ekim 1994 tarihinde dört sivil polis tarafından tenha bir yere götürüldüğünü ve insanlık dışı ve alçaltıcı bir muameleye maruz bırakıldığını iddia etmiştir. İddiasını, AİHS?nin 2., 3., 5., 6., 13. ve 14. maddelerine dayandırmıştır.
4. Başvuru, AİHS?ye ek 11 No.lu Protokol?ün yürürlüğe girmiş olduğu 1 Kasım 1998 tarihinde AİHM?ye havale edilmiştir (11 No.lu Protokol?ün 5 § 2. maddesi).
5. Başvuru ile ilgili olarak AİHM?nin Birinci Dairesi görevlendirilmiştir (AİHM İç Tüzüğü, madde 52 § 1). Sözkonusu Daire içerisinde, davayı değerlendirecek Heyet (AİHS?nin 27 § 1. maddesi), İç Tüzüğün 26 § 1. maddesinde öngörüldüğü üzere oluşturulmuştur.
6. 18 Ocak 2000 tarihli bir kararla AİHM, başvurunun kabuledilebilir olduğuna karar vermiştir. AİHM kararında, başvuranın şikayetini 13. madde uyarınca Devlet?e ilişkin daha genel yükümlülüklerle bağlantılı olarak AİHS?nin 6. maddesi uyarınca incelemenin daha uygun olacağı kanısındadır.
7. Hükümet değil, başvuran esaslar üzerine görüşlerini sunmuştur (İç Tüzük, madde 59 § 1).
8. 1 Kasım 2004 tarihinde AİHM, Dairelerinde değişiklik yapmıştır (İç Tüzük, madde 25 § 1). Dava ile ilgili olarak yeni oluşturulan İkinci Daire görevlendirilmiştir (İç Tüzük, madde 52 § 1).
OLAYLAR
I. DAVA OLAYLARI
9. Başvuran, 1969 doğumludur ve Adana ili idari kaza bölgesi sınırları içerisinde bulunan Seyhan kasabasında yaşamaktadır.
* Dışişleri Bakanlığı Çok taraflı Siyasî İşler Genel Müdürlüğü tarafından Türkçe?ye çevrilmiş olup, gayrıresmî tercümedir.
A. Giriş
10. 5 Ekim 1994 tarihli olayları çevreleyen gerçekler, taraflar arasından ihtilaflıdır.
11. Başvuran tarafından sunulduğu şekliyle olaylar, aşağıda kaydedilen Kısım B?de belirtilmektedir (bkz. paragraflar 12-21). Hükümet?in olaylarla ilgili görüşleri, aşağıda kaydedilen Kısım C?de özetlenmektedir (bkz. paragraflar 22-23). Başvuran ve Hükümet tarafından sunulan yazılı ifadeler, sırasıyla Kısım D (bkz. paragraflar 24-27) ve Kısım E?de (bkz. paragraflar 28-52) özetlenmektedir.
B. Başvuran?ın olaylara ilişkin görüşleri
12. 3 Ekim 1994 tarihinde Rehib Çabuk ve Sefer Cerf, Adana?da öldürülmüştür. Sırasıyla, Kürt yanlısı bir parti olan HADEP?in (Halkın Demokrasi Partisi), bölge başkanı ve yönetim kurulu mensubudurlar. Başvuran, cinayete tanık olmuş ve 4 Ekim 1994 tarihinde cenazeye katılmıştır.
13. 5 Ekim 1994 tarihinde 11.00 sularında, başvuran Adana?da bulunan Mutlu semtindeki Erzurumlar Kıraathanesinde otururken, daha sonra kendilerini polis olarak tanıtan iki kişi kıraathaneye girmiştir. İkisi de terörle mücadele şubesindendir ve tabanca taşımaktadır. Kıraathaneden ayrılırken başvuran, plaka numarası 01 HC 644 olan beyaz bir Renault arabaya bindirilmiştir.
14. Arabada, üzerlerinde MP-5 otomatik silahlar taşıyan iki polis memuru daha bulunmaktadır. Başvuranın, yine kıraathanede bulunan ağabeyi Suphi Dizman, polislere kardeşini neden götürdüklerini sormuştur. Polis kendisine, kardeşine bazı sorular sormak istediklerini ve kıraathaneye geri getireceklerini söylemiştir.
15. Araba, Kabaktepe yönünde ilerlemiş ve terkedilmiş bir alanda durmuştur. Başvuran, arabadan çıkarılmıştır. Dışarı çıkar çıkmaz, polis memurları başvuranı yumruklayarak ve tekmeleyerek silahlarının dipçikleri ile dövmeye başlamıştır. Polis memurları, başvuranı önceki gün Sefer Cerf ve Rehib Çabuk?un cenaze töreninde görmüş olduklarını söylemişlerdir. Kendisini tehdit ederek bu tür faaliyetlerde bulunmaya devam ederse, sonunun diğer ölü HADEP mensupları gibi olacağını belirtmişlerdir.
16. Polis memurları, bölge sakinleri hakkında başvuranı sorgulamıştır. Ayrıca başvuran, Kürt yanlısı bir gazete olan Özgür Ülke Gazetesi?ni sattıkları ve Kürdistan İşçi Partisi (?PKK?) için para topladıkları iddia edilen mağaza sahiplerinin eylemlerini bildirmeye zorlanmıştır. Polis memurlarını, sözkonusu mağaza sahiplerinin politik aktivitelerinden haberdar etmezse öldürüleceğine ilişkin tehdit edilmiştir.
17. Başvuran, sözkonusu aktivitelere dahil olduğunu reddetmiş ve kendisine bir suçlu gibi davranmaya hakları olmadıklarını söyleyerek protesto etmiştir. Daha sonra arabaya bindirilmiş ve kasabaya götürülmüştür. Polis memurlarıi kendisini serbest bırakmadan önce bir adres vermiş ve gelecek Cuma akşamı orada olmasını söylemişlerdir.
18. Başvuran eve geldiğinde yakınları kendisini, çene kemiğinin kırıldığının ve operasyon geçirmesi gerektiğinin tespit edildiği hastaneye götürmüşlerdir.
19. Başvuran, bir avukat yardımı ile, 7 Ekim 1994 tarihinde Adana Cumhuriyet Savcılığı?na bir dilekçe sunmuş ve Savcılık?tan, kendisini kötü muameleye maruz bırakan polis memurları aleyhinde cezai takibat başlatmalarını talep etmiştir. Olayın detaylı bir açıklamasını yapmış ve sözkonusu polis memurlarının fiziksel özelliklerini belirtmiştir. Başvuran, daha sonra, Cumhuriyet Savcısı?ndan, cezai takibatlarda delil olarak kullanılabilecek tıbbi bir rapor almak için kendisini Adli Tıp Müdürlüğü?ne göndermesini istemiştir.
20. Rapor, 7 Ekim 1994 tarihinde Adana Adli Tıp Müdürlüğü?nden alınmıştır (içerik için bkz. paragraf 27).
21. Başvuran, Cumhuriyet Savcısı?ndan cevap alamamıştır.
C. Hükümet?in olaylara ilişkin görüşleri
22. Başvuranın 25 gün süreyle çalışamayacağını söyleyen tıbbi bir rapor, 7 Ekim 1994 tarihinde Adli Tıp Müdürlüğünce yayınlanmıştır.
23. Başvuran, 7 Ekim 1994 tarihinde Adana Cumhuriyet Savcısı?na başvuruda bulunmuştur. 10 Ekim 1994 tarihinde Adana Cumhuriyet Savcısı, başvuranın 1994/29324 no.lu dosya bağlamında sunduğu kötü muameleye maruz bırakıldığına dair iddialarına ilişkin bir soruşturma başlatmıştır.
D. Başvuran tarafından sunulan yazılı ifade
24. Aşağıda kaydedilen bilgi, başvuran tarafından sunulan dokümanlardan elde edilmiştir.
25. 6 Ekim 1994 tarihinde başvuran, Adana Cumhuriyet Savcılığı?na bir dilekçe sunmuştur. Sözkonusu dilekçenin içeriği, Kısım B uyarınca sunduğu görüşlerinin temelini oluşturmuştur (bkz. paragraflar 12-20). Ayrıca Cumhuriyet Savcısı?na, polis tarafından serbest bırakılması ardından hastaneye kaldırılmış olduğunu söylemiştir. Hastanede çene kemiğinin kırılmış olduğu ve operasyon gerektirdiği tespit edilmiştir. Başvuran, çekilen röntgenleri Cumhuriyet Savcısı?na göstermiştir ve polis memurlarına ilişkin suçlamalarda bulunmak istediğini belirtmiştir. Son olarak Cumhuriyet Savcısı?ndan, Adli Tıp Müdürlüğü?ne gönderilmesini istemiştir.
26. 7 Ekim 1994 tarihinde başvuran, Adana Cumhuriyet Savcılığı?na başka bir dilekçe daha sunmuştur ve daha önceki dilekçesinin içeriğini yinelemiştir. Ayrıca, sözkonusu dilekçedeki polis memurlarının fiziksel özelliklerini tanımlamıştır.
27. Adana Adli Tıp Müdürlüğünce hazırlanan bir sağlık raporuna göre, başvuranın sol çene kemiği kırılmıştır. Rapor, başvuranın muayenesine ve röntgenlerine dayanmaktadır. Kırığın hayati bir tehlike arz etmediği ancak, başvuranı çalışmaktan 25 gün alıkoyduğu sonucuna varılmıştır.
E. Hükümet tarafından sunulan yazılı ifade
28. Aşağıda kaydedilmiş olan bilgi, Hükümet tarafından sunulan dokümanlardan alınmıştır.
29. Sözkonusu karara göre Adana Cumhuriyet Savcısı, başvuranın dilekçelerini kabul etmesi ardından, belirsiz bir günde polis memurları aleyhinde cezai takibat başlatma yetkisi olmadığına karar vermiş ve soruşturma dosyasını, polis memurları aleyhinde cezai takibat başlatma yetkisine sahip olabilme amacıyla Adana İdare Kurulu?na göndermiştir.
30. 24 Kasım 1994 tarihinde, Adana Vali yardımcısının başkanlık ettiği ve altı memurdan oluşan Adana İdare Kurulu, soruşturma başlatmak için yeterli delil olmadığına ve 5 Ekim 1994 tarihinde başvuranı tehdit edip kötü muameleye maruz bıraktıkları iddia edilen ve Adana terörle mücadele şubesi için hizmet veren polis memurları Yaşar Soyyiğit, Hacı Kara, Mustafa Duman ve Kadri Dursun?un cezai takibat izinlerini ellerinden almaya karar vermiştir.
31. Yönetim Kurulu kararını, 5 Ekim 1994 tarihinde kötü muameleye maruz bırakıldığı iddia edilen başvuranın, 7 Ekim 1994 tarihinde Adli Tıp Müdürlüğü?ne sevkini istememesine dayandırmıştır. Sözkonusu karardan anlaşıldığına göre, soruşturma dosyası, 18 Ekim 1994 tarihinde sözkonusu amirlik tarafından yazılan bir mektup ile birlikte, Adana Polis Karakolu Adli Şube Amirliğince, Yönetim Kurulu?na gönderilmiştir.
32. 7 Aralık 1994 Adana Polis Disiplin Kurulu, tarihinde şikayette bulunulan eylemleri gerçekleştirmiş olduklarına dair tatmin edici deliller sunulamadığı için polis memurlarına disiplin cezası vermeme kararını almıştır. Sözkonusu kararda başvuranın polis memurlarınca dövüldüğünü ve kendisine 25 gün süreyle çalışamayacağına ilişkin bir sağlık raporu verildiğini belirttiği kaydedilmiştir. Başvuran, kimseye karşı şikayette bulunmamıştır. Başvuranın ağabeyi, Polis Disiplin Kurulu?na kardeşinin, kıraathaneden polis memurları tarafından alınıp götürüldüğünü söylemiş ancak, kimseye karşı şikayette bulunmamıştır.
33. Polis Disiplin Kurulu kararında, dört polis memurundan biri olan Yaşar Soyyiğit?in, kendisi ve iş arkadaşlarının, kıraathanede diğer polis arkadaşları ile kimlik kontrolü yaparken başvurandan şüphelendiklerini söylemiş olduğu kaydedilmiştir. Başvurana birtakım sorular sormuş ve ayrılmışlardır. Onu dövmemişlerdir. Diğer üç polis memuru, Yaşar Soyyiğit tarafından verilen ifadeyi doğrulamıştır.
34. 31 Mayıs 1996 tarihinde Danıştay, Adana İdare Kurulu?nun polis memurları aleyhinde, kötü muamele suçuna ilişkin, cezai takibat başlatma izninin verilmemesi kararını feshetmiş ve tehdit iddiaları nedeniyle haklarında cezai takibat başlatma yetkisini vermeyen kararı onamıştır. Danıştay daha sonra dört polis memurunun, Adana Asliye Ceza Mahkemesi huzurunda yargılanmalarına karar vermiştir. Danıştay?a göre, sağlık raporu başvuranın, iddia edildiği gibi dört polis memuru tarafından kötü muameleye maruz bırakılmış olduğunu göstermiştir.
35. Danıştay?ın kararı, 7 Ağustos 1996 tarihinde Adana Cumhuriyet Savcılığı?na iletilmiştir. 8 Ağustos 1996 tarihinde Adana Cumhuriyet Savcısı, kararı Adana Asliye Ceza Mahkemesi?ne havale etmiş ve Mahkeme?nin gerekeni yapmasını istemiştir.
36. 11 Ağustos 1996 tarihinde Adana Asliye Ceza Mahkemesi Dokuzuncu Dairesi (?Asliye Mahkemesi?) huzurunda bir hazırlık duruşması yapılmıştır. Mahkeme sanıkları, gelecek duruşma için 14 Kasım 1996 tarihinde çağırmaya ve ayrıca, sanıkların sabıka kayıtlarını gösteren kimlik kartlarını ve dokümanları almaya karar vermiştir.
37. 12 Ağustos 1996 tarihinde Adana Cumhuriyet Savcısı, Adalet Bakanlığı?na bağlı Uluslararası Hukuk ve Dışilişkiler Müdürlüğü?ne (?Müdürlük?) bir mektup göndermiş ve Müdürlüğü, yukarıda kaydedilen kararlardan haberdar etmiştir. Cumhuriyet Savcısı, cezai takibatın, 1996/818 no.lu dava dosyası bağlamında Asliye Mahkemesi huzurunda devam ettiğini ve 14 Kasım 1996 tarihli bir duruşmanın program dahilinde olduğunu eklemiştir. Bu mektupta Cumhuriyet Savcısı, 7 Haziran 1996 tarihinde Müdürlük tarafından kendisine gönderilen bir mektuba değinmiştir ve 13 Haziran 1996 tarihinde Savcılık tarafından bir cevap gönderilmiştir.
38. 21 Ağustos 1996 tarihinde Asliye Mahkemesi, Adana Cumhuriyet Savcısı?ndan, 14 Kasım 1996 tarihinde yapılacak duruşmada sanıkların kimlik kartlarını almasını istemiştir.
39. 27 Ağustos 1996 tarihinde Müdürlük, Dışişleri Bakanlığı?na bir mektup göndermiş ve başvuran tarafından Komisyon?a sunulan başvuruya değinmiştir. Müdürlük, Bakanlığı yukarıda kaydedilen kararlardan haberdar etmiştir ve cezai takibatın, 1996/818 no.lu dosya bağlamında Asliye Mahkemesi huzurunda devam etmekte olduğunu eklemiştir. Müdürlük ayrıca 31 Mayıs 1996 tarihinde Müdürlük tarafından gönderilen mektuba ve 26 Haziran 1996 tarihli cevaplarına değinmiştir.
40. 5 Eylül 1996 tarihinde terörle mücadele şubesi, Asliye Mahkemesi?ne, sanıklardan biri olan Yaşar Soyyiğit?in kimlik kartını göndermiştir.
41. 14 Kasım 1996 tarihinde duruşma, Asliye Mahkemesi huzurunda başlamıştır. Sanıklardan yalnızca ikisi, Yaşar Soyyiğit ve Hacı Kara, Mahkeme salonunda hazır bulunmuştur. Posta makbuzlarına göre, diğer iki sanık da Mahkeme huzuruna çağrılmıştır.
42. Soyyiğit ve Kara, Asliye Mahkemesi huzurunda, sözkonusu günde kıraathaneye gitmiş olduklarını ve başvuranın kimlik kartını kontrol ettiklerini belirtmiştir. Başvuranın, yetkili makamlarca herhangi bir suçtan dolayı aranmadığını anladıklarında, kimlik kartını iade etmişlerdir. Başvuranı, dövmemişlerdir. Sanıklar, hazırlık soruşturması sırasında verdikleri ifadeleri doğrulamışlardır.
43. Asliye Mahkemesi, diğer iki sanığın yargı alanlarında yaşamakta olduğu Mahkemelere talimatlar göndererek, Mahkemelerden sözkonusu sanıkların ifadesini almasını istemiştir. Asliye Mahkemesi ayrıca, sanıkların doğum kayıtlarını isteme amacıyla Nüfus Müdürlüğü?ne mektuplar göndermeye karar vermiştir. Başvuranın ?sehven Mahkemeye çağrılmamış? olduğunu belirten Asliye Mahkemesi, 29 Ocak 1997 tarihli duruşmaya çağırma kararı almıştır.
44. 9 Aralık 1996 tarihinde Karakoçan Asliye Ceza Mahkemesi, Asliye Mahkemesi?nden gelen talimat üzerine, 14 Kasım 1996 tarihinde Asliye Mahkemesi huzurunda düzenlenen duruşmaya katılmayan iki sanıktan biri olan Mustafa Duman?ın ifadesini almıştır. Duman, Mahkeme huzurunda, kendisi ya da meslektaşlarının, başvuranı kötü muameleye maruz bırakmadıklarını belirtmiştir. Duman?a göre, başvuran PKK mensubudur ve bu nedenle, polise karşı kötü muamele iddialarında bulunmuştur.
45. 25 Aralık 1996 tarihinde Akçakale Asliye Ceza Mahkemesi, yine Asliye Mahkemesi?nden gelen talimat üzerine, dördüncü sanık Kadri Dursun?un ifadesini almıştır. Dursun Mahkeme huzurunda, bir iddiadan ibaret olan olayı hatırlamadığını belirtmiştir. Başvuranı bile tanımamaktadır.
46. 29 Ocak 1997 tarihinde Asliye Mahkemesi huzurunda yapılan duruşma sırasında başvuran, daha önce polis karakolunda alınmış olan ifadesinin içeriğinin doğruluğunu onaylamıştır. Ayrıca Asliye Mahkemesi?ne, sanıklar aleyhinde suçlamalarda bulunmak istediğini bildirmiştir. Başvuranın ağabeyi Suphi Dizman da daha önce polis karakolunda alınmış olan ifadesinin içeriğinin doğruluğunu onaylamış ve sözkonusu dört polis memurunun, erkek kardeşini dövdüklerini ve çenesini kırdıklarını belirtmiştir.
47. Asliye Mahkemesi, Akçakale Asliye Ceza Mahkemesi?nin, Kadri Dursun?un ifadelerini zamanında göndermemiş olması nedeniyle duruşmayı 27 Mart 1995 tarihine kadar ertelemiştir.
48. 27 Mart, 4 Haziran ve 15 Eylül 1997 tarihli duruşmaların, yetkili makamların Asliye Mahkemesi?ne Kadri Dursun?un kimlik kartını ve Mustafa Duman?ın sabıka kayıtlarını sunmaması nedeniyle ertelenmesi gerekmiştir.
49. 17 Kasım 1997 tarihli duruşmada Cumhuriyet Savcısı?na, görüşlerini sunması için 29 Aralık 1997 tarihine kadar süre tanınmıştır.
50. 29 Aralık 1997 tarihinde son bir duruşma daha yapılmıştır. Sanıklar, sözkonusu duruşmaya katılmamıştır. Cumhuriyet Savcısı, kötü muamele iddialarını kanıtlama hususunda başvuranın ifadesinden başka bir kanıt olmadığını ileri sürmüştür. Ayrıca, başvuran sözkonusu sağlık raporunu iddia edilen olaydan iki gün önce almıştır. Cumhuriyet Savcısı, Asliye Mahkemesi?nden sanıkların, beraatini talep etmiştir.
51. Asliye Mahkemesi, sanıkların kendileri aleyhinde sunulan iddiaları ?şiddetle inkar ettiklerini? belirterek ve ?sağlık raporunun, iddia edilen olaylardan iki gün önce verildiğini? belirterek, 29 Aralık 1997 tarihinde başvuranın aldığı yaralara, sanıkların neden olduğuna dair yeterli delil olmadığı sonucuna varmış ve sanıkların beraatına karar vermiştir.
52. Hükümet tarafından sunulan posta makbuzlarına göre, Asliye Mahkemesi?nin kararı, 1998 senesi Mart ayında sanıklara bildirilmiştir.
II. İLGİLİ İÇ HUKUK VE UYGULAMASI
53. İlgili iç hukuk ve uygulaması, İlhan/Türkiye kararında ([BD], no. 22277/93, §§ 35-46, ECHR 2000-VII) açıklanmaktadır.
HUKUK
I.AİHM?NİN KANIT DEĞERLENDİRMESİ VE OLGULARI BELİRLEMESİ
A.Tarafların argümanları
1.Başvuran
54.Başvuran, 5 Ekim 1994 tarihinde dört polis tarafından kaçırılarak ıssız bir yere götürüldüğünü, burada tüfek dipçikleriyle dövülmek, tekmelenmek ve yumruklanmak suretiyle kötü muameleye maruz kaldığını ileri sürmüştür.
55.Başvuran, AİHM?nin dikkatini yerel yetkililerin uygun soruşturma yapmamasına ve Hükümet?in AİHM tarafından istenen belirli kilit belgeleri sunmamasına çekmiştir. Bunlar, başvurana göre, çok açık bir biçimde, iddialarını desteklemekteydi.
2.Hükümet
56.Hükümet, başvuranın iddialarını doğrulamak için herhangi bir kanıt sunmadığını vurgulamıştır. 7 Ekim 1994 tarihli sağlık raporunun yalnızca başvuranın sol çene kemiğinin kırılmasına değindiğini ifade etmiştir. Raporda başka bir yara veya ekimoz izi olduğundan bahsedilmemesi, Hükümet?e göre, başvuranın iddialarının doğruluğuna dair şüphe uyandırmıştır. Hükümet ayrıca, çene kırık olan başvuranın, olay gününde değil de, iki gün sonra doktora gitmesini ilginç bulmuştur.
B.38 § 1 (a) madde ve AİHM tarafından çıkarılan sonuçlar
57.Kanıtların değerlendirilmesine geçmeden önce, AİHM, AİHS?nin 34. maddesiyle temim edilen bireysel başvuru hakkı sisteminin etkili olarak işlemesi bağlamında, Devletlerin başvuruların gerektiği gibi ve etkili olarak incelenmesini mümkün kılmak için tüm gerekli kolaylıkları sağlaması gerektiğinin çok büyük önem arz ettiğini tekrarlar (bkz. Tanrıkulu ? Türkiye [BD], no. 23763/94, §70, AİHM 1999-IV). Bir başvuranın, Devlet görevlilerini, kendisinin AİHS haklarını ihlal etmekle itham ettiği durumlarda, belirli vakalarda yalnızca sorumlu Hükümet?in bu iddiaları doğrulama veya reddetmeyi muktedir bilgiye ulaşma imkanı olması, bu tür davalara ilişkin işlemlerin özünde bulunmaktadır. Hükümet?in ellerinde olan bu tür bilgileri tatminkar bir açıklama yapmaksızın sunmaması, başvuranın iddialarının temelinin olduğuna ilişkin çıkarımların yapılmasına sebep olmakla kalmayabilir, aynı zamanda AİHS?nin 38 § 1 (a) maddesi çerçevesindeki yükümlülüğüne ilişkin olarak Devlet?in bu maddeye uygun hareket etme seviyesine ilişkin olarak olumsuzluk yansıtabilir (bkz Timurtaş ? Türkiye, no. 23531/94, §§ 66 ve 70, AİHM 2000-VI). Aynı durum, Devlet?in bilgi sunmasındaki gecikmeler için de geçerlidir, ki bu dava olguların belirlenmesine halel getirir (bkz. Orhan ? Türkiye, no. 25656/94, § 266, 18 Haziran 2002).
58.Bu bağlamda, AİHM, Hükümet?in, Komisyon?un ve akabinde AİHM?nin bilgi ve belge talebine cevabına ilişkin birkaç hususu dikkatle not etmiştir. Belirli belgeler için yapılan taleplerden başka, Hükümet?ten tüm soruşturma dosyasını sunması birkaç defa talep edilmiştir.
59.Hükümet?in talep edilen bilgi ve belgeleri AİHS birimlerine sunmamasına ilişkin olarak, AİHM, ilk olarak, 18 Eylül 1995 tarihinde Komisyon?un Hükümet?ten, başvuranın 7 Ekim 1994 tarihli dilekçesinin Adana Cumhuriyet Savcısı tarafından alınmasının ardından Savcı tarafından başvuranın iddialarına yönelik bir soruşturma yapılıp yapılmadığını teyit etmesini talep ettiğini gözlemler (bkz. 26. paragraf). 16 Nisan 1996 tarihinde, Hükümet, Adana Cumhuriyet Savcısı tarafından 10 Ekim 1994 tarihinde 1994/29324 dosya numaralı bir soruşturma başlatıldığını ve hala devam ettiğini bildirmiştir.
60.Ancak, Hükümet, yazısında, Adana Cumhuriyet Savcısı?nın soruşturmasının, Savcı tarafından verilen yetkisizlik kararının ardından halihazırda tamamlandığını ve dava dosyasının Adana İdare Kurulu?na gönderildiğine değinmemiştir (bkz. 29. paragraf). Ayrıca, 24 Kasım 1994 tarihinde Adana İdare Kurulu?nun davayı incelemeyi tamamladığına da değinmemiştir (bkz. 30. paragraf).
61.Hükümet, İdare Kurulu?nun kararını, 30 Eylül 1999 tarihine, yani bu kararın alınmasından sonra yaklaşık olarak beş yıl geçene kadar, AİHS kurumlarına göndermemiştir. Ancak, bu durumda, Hükümet, 31 Mayıs 1996 tarihinde Danıştay tarafından alınan kararı ? bu karara değinmek bir yana ? AİHM?ye göndermemiştir (bkz. 34. paragraf). Bu karar, 28 Mart 2001 tarihine kadar AİHM?ye gönderilmemiştir.
62.Bu arada, AİHM Sekreteryası, başvuranın adının geçtiği başka bir başvuruyu incelerken (bkz. Macır ? Türkiye, no. 29516/95, § 10, 22 Nisan 2003), 1999 yılında, İdare Kurulu?nun 24 Kasım 1994 tarihli kararının Danıştay tarafından 31 Mayıs 1996 tarihinde bozulduğunun farkına varmıştır (bkz. 34. paragraf). Ayrıca, Sekreterya, doğrudan Adana Asliye Ceza Mahkemesi ile temasa geçmek suretiyle, dört polis memurunun başvuranın iddialarına yönelik olarak yargılandığını ve 29 Aralık 1997 tarihinde beraat ettiklerini de ortaya çıkarmışlardır (bkz. 51. paragraf).
63.27 Ocak 2000 tarihinde, AİHM, Hükümet?ten 16 Mart 2000 tarihinden önce soruşturma dosyasını ve başvuranın kötü muamele iddialarına ilişkin kararların kopyalarını sunmaya davet etmiştir. Hükümet, süre limiti geçmeden önce herhangi bir belge sunmamış ve buna ek olarak, AİHM?nin 3 Temmuz 2000 tarihli uyarısına cevap vermemiştir. 28 Mart 2001 tarihinde, AİHM tarafından tekrar 9 Mart 2001 tarihinde uyarıldıktan sonra, Hükümet, öne sürdüğü üzere, ?gözaltına alınmasından sorumlu polis memurlarına yönelik olarak başvuran tarafından yapılan kötü muamele iddialarını takiben başlatılan yargı işlemleri dosyası?nı AİHM?ye iletmiştir.
64.Başvuranın Hükümet tarafından sunulan belgelere ilişkin görüşlerini AİHM?ye iletmesinin ardından, AİHM, Hükümet?i bu görüşler hakkında görüş bildirmeye davet etmiştir. Hükümet?ten hiçbir yanıt alınmamıştır.
65.Yukarıda değinilen, AİHS birimlerinin belirli bilgi ve belge taleplerine zamanında yanıt verme ya da yalnızca yanıt vermeye ilişkin noksanlıkların ötesinde ve bunun aksini iddia etmesine rağmen (bkz. 63. paragraf), Hükümet, ayrıca AİHM?ye tam soruşturma dosyasını da iletmemiştir.AİHM, özellikle, aşağıdaki, potansiyel olarak önemli ve Hükümet tarafından iletilmeyen belgeleri vurgular. Bu belgelerin varlığı, AİHM?nin elinde bulunan belgelerde onlara yapılan atıflardan ortaya çıkmıştır:
(a)Başvuran tarafından 6 Ekim 1994 tarihinde Adana Cumhuriyet Savcısı?na sunulan ve 7 Ekim 1994 tarihinde Adli Tıp Kurumu Müdürlüğü tarafından incelenen röntgen filmleri (bkz. 25. paragraf);
(b)Başvuranın Adli Tıp?a nakli talimatını verirken Adana Cumhuriyet Savcısı tarafından hazırlanan belgeler (bkz. 31. paragraf);
(c)yetkisizlik kararı (bkz. 29. paragraf) ve bu karardan önce Adana Cumhuriyet Savcısı tarafından başvurandan ve adı iddialarda geçen polislerden alınan ifadeler;
(d)ön soruşturma safhasında polis memurlarından alınan ifadeler (bkz. 33. paragraf);
(e)Adana Emniyet Müdürlüğü?nün 18 Kasım 1994 tarihli yazısı (bkz. 31. paragraf);
(f)Emniyet Müdürlüğü?nde başvurandan ve erkek kardeşinden alınan ifadeler (bkz. 46. paragraf);
(g)Dışişleri Bakanlığı?nın31 Mayıs 1996 tarihli yazısı (bkz. 39. paragraf);
(h)Müdürlük?ün 7 ve 26 Haziran 1996 tarihli (bkz. 37. ve 39. paragraflar) yazıları ve son olarak;
(i) Adana Cumhuriyet Savcısı?nın 13 Haziran 1996 yazısı (bkz. 37. paragraf).
66.AİHM, Komisyon?un ve AİHM?nin ilgili bilgi, belge ve açıklama taleplerine cevaben Hükümet?in gecikme ve ihmallerine herhangi bir açıklama getirmediği sonucuna varmıştır. Buna göre, Hükümet?in bu bağlamdaki tutumundan sonuçlar çıkarabileceğini tespit etmiştir. Ayrıca, AİHM, bir sorumlu Hükümet?in AİHS işlemlerinde işbirliği yapmasının önemine atıfta bulunarak (bkz. 57. paragraf), Hükümet?in, AİHS?nin 38 § 1 (a) maddesi kapsamında, olguları belirleme görevleri çerçevesinde, Komisyon?a ve AİHM?ye gerekli bütün kolaylıkları sağlama yükümlülüğünü yerine getirmediğini tespit etmiştir.
C.AİHM?nin olguları değerlendirmesi
67.Başvuran, dört polis memuru tarafından ıssız bir yere götürüldüğünü ve kötü muameleye maruz kaldığını iddia etmiştir. Bu kötü muamelenin bir sonucu olarak, çene kemiği kırılmıştır. Hükümet, iddia edilen olay günü sağlık raporu almadığını vurgulayarak başvuranın iddialarını reddetmiştir.
68.AİHM, ilk olarak ? AİHS işlemleri süresince, Hükümet?e verilmiş olan, başvuranın yorumlarına cevap verme imkanlarına rağmen ? Hükümet?in başvuranın dört polis tarafından ıssız bir yere götürüldüğü iddiasına karşı çıkmadığını gözlemler.
69.Aynı şekilde, dört polisten ikisinin yargılama sırasında verdiği ifadelere ilişkin yorum yapmamış ve bunların doğruluğunu teyit etmemiştir, bu ifadelere göre, sözkonusu polis memurları başvuranı götürmemiş, kimliğini kontrol ettikten sonra kendisine geri vermiştir (bkz. 42. paragraf). Bu bağlamda, AİHM, Hükümet?in AİHM?nin dikkatini bu polislerin yargılanmasına dahi çekmediğini, bunun AİHM tarafından ex proprio motu ortaya çıkarıldığını tekrarlar (bkz. 62. paragraf). Ayrıca, pek çok talep ve hatırlatmaya rağmen, Hükümet, 28 Mart 2001 tarihinde kadar, yani yargılama sona erdikten sonra üç sene geçinceye kadar, AİHM?ye yargılamaya ilişkin belgeleri sunmamıştır (bkz. 63. paragraf).
70.Bu yargılamanın etkinliğinin aşağıda incelenecek olmasına rağmen (bkz. 90-100 paragraflar), AİHM bu noktada, sanıklardan ikisinin mahkemeye çıkmamasının mazur görülmesinden dolayı şaşkınlığa düştüğünü vurgular (bkz. 43-45. paragraf). Sonuç olarak, mahkeme, bu iki sanığı doğrudan yargılama imkanından yoksun kalmıştır. Ayrıca, ilk duruşma için mahkeme tarafından ?kasıtsız olarak? çağrılmayan (bkz. 43 paragraf) ve akabindeki duruşmaların dahi bildirilmediği başvurana, yargılama sırasında iddialarını ortaya koymak için yeterli imkan tanınmamıştır.
71.AİHM, sanıkların inkarının görünüşte mahkemenin onları beraat ettirmesi için yeterli olduğunu not eder. Başvuranın hem polise (bkz. 46. paragraf) hem de yargılama (bkz. 46. paragraf) esnasında başvuranın ve erkek kardeşinin verdiği ifadelere ağırlık verildiği görünmemektedir.
72. Beraat kararında, mahkeme, Adli Tıp tarafından hazırlanan sağlık raporunu büyük ölçüde dayanak olarak kullanmıştır. Ne Cumhuriyet Savcısı ne de mahkeme hakimi, başvuranın söylediğine göre, 5 Ekim 1994?te muayene edildiği, ve ayrıca çene kemiğinin filminin çekildiği hastaneden bilgi almak yoluna gitmemişlerdir (bkz. 25 . paragraf).
73.Yukarıda anlatılanlar ışığında, AİHM, yargılama süresince polisler tarafından verilen ifadelerin, başvuranın iddialarını haksız çıkarmayı muktedir, kesin kanıtlar olmadığını tespit etmiştir.
74.AİHM, bir kez daha, ön soruşturma sırasında polislerden alınan ifadelerin (bkz. 33. paragraf) veya Danıştay?a iletildiğinde soruşturma dosyasında bulunabilecek başka belgelerin kendisine sunulmadığını tekrarlar. Bu bağlamda, soruşturma dosyasını elinde bulunduran Danıştay?ın, 31 Mayıs 1996 tarihli kararında, iddia edildiği üzere başvuranın dört polis memuru tarafından kötü muameleye maruz kaldığını tespit ettiğini gözlemler (bkz. 34. paragraf). AİHM?ye, Danıştay?ın vardığı sonucun doğruluğuna dair şüphe oluşturacak hiçbir argüman sunulmamıştır.
75.Hükümet?in, Adli Tıp Kurumu?nun rapor tarihinin 7 Ekim 1994 olması gerçeğine dayanmasına ilişkin olarak (bkz. 27. paragraf), AİHM, bu tarihin, başvuranın Cumhuriyet Savcısı tarafından bu kuruma naklettirildiği tarih olduğunu gözlemler (bkz. 26. paragraf). Bu bağlamda, AİHM, Hükümet?in hiçbir safhada, başvuranın polis tarafından 5 Ekim 1994 tarihinde serbest bırakıldıktan sonra ailesi tarafından hastaneye götürüldüğü (bkz. 25-26) ya da bu hastanede röntgen filmlerinin çekildiği ve bu filmlerin başvuran tarafından 6 Ekim 1994 tarihinde Cumhuriyet Savcısı?na iletildiği (bkz. 25. paragraf) şeklindeki anlatımına itiraz etmediğini gözlemler. Yine aynı şekilde, Hükümet?in ya da başka bir yerel makamın, başvuranın ifadesinin doğruluğunu sınamak amacıyla, başvuranın muayene edildiğini iddia ettiği hastaneyle irtibata geçildiği görünmemektedir.
76.Yukarıda anlatılanlar ışığında ve yukarıda ayrıntılı olarak ortaya konulmuş olan, Hükümet?in AİHM?ye ilgili bilgi ve belgeleri sunmamış olmasını dikkate alarak (bkz. 58-65. paragraflar), AİHM, başvuranın 5 Ekim 1994 tarihinde dört polis tarafından kötü muameleye maruz kaldığı ve bu darp sonucunda çenesinin kırıldığı sonucuna varmıştır.
77.Bu tespit temelinde, AİHM, başvuranın AİHS?nin çeşitli maddeleri kapsamında yaptığı şikayetlerini incelemeye geçecektir.
II.AİHS?NİN 2. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI
78.Başvuran, polislerin 5 Ekim 1994 tarihinde yaptığı ölüm tehditleri sebebiyle AİHS?nin 2. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bu maddenin ilgili bölümlerine göre:
?1. Herkesin yaşam hakkı yasanın koruması altındadır. Yasanın ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu cezanın yerine getirilmesi dışında hiç kimse kasten öldürülemez.
??
79.Hükümet, görüşünde bu şikayete değinmemiştir.
80.AİHM, başvuranın iddialarının, 2. madde ihlali teşkil edecek nitelikte ve derecede olduğu konusunda ikna olmamıştır (bkz. Buldan ? Türkiye, no. 28298/95, § 93, 20 Nisan 2004).
81.Buna göre, AİHM, AİHS?nin 2. maddesinin ihlal edilmediği sonucuna varmıştır.
III.AİHS?NİN 3. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI
82.Başvuran, AİHS?nin 3. maddesi çerçevesinde insanlık dışı ve küçültücü muameleye varan kötü muameleye maruz kaldığını ileri sürmüştür. Bu maddeye göre:
?Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz.?
83.Hükümet, başvuranın iddialarını doğrulamak için hiçbir kanıt sunmadığını belirtmiştir.
84.AİHM?nin içtihadı, 3. maddenin kapsamına girecek ise, kötü muamelenin asgari bir vehamet derecesine ulaşması gerektiğini belirtmektedir. Bu asgarinin değerlendirilmesi görecelidir: muamelenin süresi, fiziksel ve/veya zihinsel etkileri, ve bazı vakalarda kurbanın cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi davanın bütün koşullarına bağlıdır (bkz. Tekin ? Türkiye, 9 Haziran 1998, Reports of Judgments and Decisions 1998-IV, § 52).
85.AİHM, başvuranın polisler tarafından dövüldüğünü ve bu dövülmenin sonucunda çenesinin kırıldığının kesin olduğunu tespit ettiğini hatırlatır (bkz. 76. paragraf). Bu tür bir muamelenin, insanlık dışı ve küçültücü muamele sınırına ulaştığı ve bu bağlamda bir 3. madde ihlali ortaya koyduğu kanısındadır.
86.Dolayısıyla, başvuranın maruz kaldığı muamele bağlamında 3. madde ihlal edilmiştir.
IV.AİHS?NİN 5. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI
87.Başvuran, AİHS?nin 5. maddesinin hiçbir fıkrası ile haklı çıkarılamayacak koşullarda tutuklu bulundurulduğunu öne sürerek şikayetçi olmuştur.
88.Hükümet, görüşünde bu şikayete değinmemiştir.
89.Yukarıda 3. madde ile ilgili ve aşağıda 13. madde ile ilgili tespitlerini dikkate alarak, AİHM, bu davanın koşullarında, 5. maddenin ihlal edilip edilmediğinin belirlenmesinin gerekli olmadığı kanısındadır.
V.AİHS?NİN 13. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI
90.Başvuran, soruşturmadaki noksanlıkların, 13. maddeyi ihlal ettiğini ileri sürerek şikayetçi olmuştur. Bu maddeye göre:
?Bu Sözleşme?de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, ihlal fiili resmi görev yapan kimseler tarafından bu sıfatlarına dayanılarak yapılmış da olsa, ulusal bir makama etkili bir başvuru yapabilme hakkına sahiptir.?
91.Başvuran, argümanını desteklemek amacıyla özellikle polis memurlarının soruşturulması ve yargılanması süresince ulusal yetkililerin şu eksikliklerine atıfta bulunmuştur:
(a)polis memurlarından detaylı ifade almamak, ki buna, onları sorgulayarak olayları anlatmaları dahil idi;
(b)polislerin silahlarını emniyet altına almak, ve diğerlerinin yanı sıra, bunların başvurana temas edip etmediğini belirlemek için bu silahlar üzerinde adli tıp testleri yapmamak;
(c)ayak izi ve lastik izi için olay yerini incelememek;
(d)7 Ekim 1994 tarihli sağlık raporunu hazırlayan doktordan, başvurandaki yaraların tam kapsamı ve sebeplerine ilişkin görüşlerine dair ifade alınmaması; örneğin bu yaralar tüfek dipçiklerinin sebep olduğu yaralanmalar ile örtüşmekte miydi?
(e)5 Ekim 1994 tarihli olaya tanık olmuş olabilecek, kahvehanedeki veya civardaki şahıslardan ifade alınmaması ve son olarak,
(f)dört polisin görevlerine ve 01 HC 644 plakalı aracın kullanımına ilişkin olarak, 5 Ekim 1994 tarihine kadar ilgili tüm polis kayıtlarının temin edilmemesi.
92. Başvuran, ayrıca, AİHM?nin dikkatini, dört polis memurunun yargılanmasındaki şu kusurlara çekmiştir:
(a) sık ertelemeler ve sanığın hazır bulunmadığı duruşmalar ile işlemler ağır bir şekilde yürütülmüştür. Başvuranın görüşüne göre, oldukça basit bir davanın, Ekim 1994?te başvuranın şikayetinin yapılmasından Aralık 1997?deki mahkeme kararına kadar üç yıldan fazla bir süre alması tamamıyla kabuledilmezdir;
(b) dört sanık tarafından sunulduğu şekilleriyle olaylar, hiçbir şekilde, ne hakim tarafından sorulan sorular ne Cumhuriyet Savcısı tarafından sorulan sorular ne de başka bir şekilde, kontrol edilmiştir;
(c) başvurana mahkeme çağrısında bulunmamaya ilişkin ?kasıtsız? hata onu sanıklara soru sorma fırsatından yoksun bırakmıştır;
(d) İlk derece mahkemesinin, 7 Ekim 1994 tarihli tıbbi raporu düzenlemiş olan doktoru sorgulamama hatası; ve son olarak;
(e) Cumhuriyet Savcısı?nın, kendisinin, delil yetersizliğine dayanarak beraat tavsiyesinde bulunduğu gerçeği, ilk derece mahkemesine sanıkları beraat ettirmekten başka şık tanımamıştır. Bu tavsiye, yukarıda değinilen yargılama sürecindeki kusurların ışığında değerlendirilmelidir ki bunlar Cumhuriyet Savcılığı?nın esas sorumluluğudur.
93. Özellikle başvuranın yukarıda özetlenen iddialarına ilişkin görüş bildirmek üzere AİHM tarafından davet edilmiş olan Hükümet, AİHM?nin talebine cevap vermemiş (bkz. yukarıda 64. paragraf) ve dolayısıyla o iddiaların doğruluğuna itiraz etmemiştir.
94. AİHM, AİHS?nin 13. maddesinin, AİHS hakları ve özgürlüklerinin esasını yürürlüğe koyacak bir hukuk yolunun ulusal düzeyde erişilebilirliğini, yerel yasal düzende her ne şekilde sağlanabilirse sağlansın, güvence altına aldığını yineler. 13. maddenin amacı, dolayısıyla, AİHS uyarınca ?savunulabilir bir şikayet?in esasının çaresine bakabilecek ve yerinde bir telafi sağlayabilecek iç hukuk yolu hükmünü şart koşmaktır, bununla beraber, Sözleşme?ye taraf olan Devlet?lere bu hüküm uyarınca AİHS yükümlülüklerine uyma şekillerine ilişkin bir miktar takdir hakkı tanınmaktadır. 13. madde uyarınca yükümlülüğün kapsamı, başvuranın AİHS uyarınca yaptığı şikayetin niteliğine bağlı olarak değişir. Bununla beraber, 13. madde tarafından şart koşulan hukuk yolu, uygulama ile birlikte usulde de ?etkili? olmalıdır, özellikle, hukuk yolunun uygulanması, sorumlu Devlet?in yetkililerinin fiiliyatları veya ihmalleri tarafından haksız olarak engellenmemelidir (bkz. Aksoy ? Türkiye, 18 Aralık 1996 tarihli karar, Reports 1996-VI, s. 2286, § 95; Aydın ? Türkiye, 25 Eylül 1997 tarihli karar, Reports 1997-VI, ss. 1895-96, § 103; Kaya ? Türkiye, 19 Şubat 1998 tarihli karar, Reports 1998-I, § 167).
95. Kişinin, Devlet tarafından ciddi kötü muameleye maruz kaldığı veya işkence gördüğü şeklinde savunulabilir bir iddiası olduğu durumda, ?etkili hukuk yolu? kavramı, uygun olduğu hallerde tazminat ödenmesine ek olarak, sorumlu kişilerin teşhis edilmesi ve cezalandırılmasını sağlayabilen ve şikayetçinin soruşturma sürecine etkili erişimini içeren tam ve etkili bir soruşturmayı gerektirir (bkz., yukarıda anılan, İlhan § 97).
96. Bu davada gösterilen delillere dayanarak, AİHM, sorumlu Devlet?in, başvurana kötü muameleden 3. madde uyarınca sorumlu olduğuna karar vermiştir. Dolayısıyla, başvuranın bu husustaki şikayetleri, 13. maddenin maksatları açısından ?savunulabilir? dir (ibid. § 98 ve orada anılan davalar).
97. Yetkililerin, dolayısıyla, başvuranın yara aldığı olaylara yönelik etkili bir soruşturma yürütme yükümlülüğü vardı.
98. AİHM, başvuran tarafından belirlendiği gibi, ceza duruşmasındaki ve başvuranın iddialarına yönelik soruşturmadaki kusurları kabul eder (bkz. yukarıda 91-92. paragraflar). Ayrıca, başvuranın bu husustaki görüşlerine Hükümet tarafından itiraz edilmediğini kaydeder (bkz. yukarıda 93. paragraf; aynı zamanda bkz. yukarıda 7. paragraf).
99. Yukarıda belirtilenlerin ışığında, 13. maddeye uygun olarak etkili bir cezai soruşturmanın yürütülmüş olduğu değerlendirilemez. AİHM, dolayısıyla, başvuranın AİHS şikayetlerine ilişkin etkili bir hukuk yolunun sağlanmamış olduğuna ve böylece, tazminat talebi de dahil mevcut herhangi başka hukuk yollarına erişimin de reddedildiğine karar vermiştir.
100. Sonuç olarak, AİHS?nin 13. maddesi ihlal edilmiştir.
VI. AİHS?NİN 2, 3, 5 VE 6. MADDELERİ İLE BİRLİKTE ELE ALINAN, AİHS?NİN 14. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI
101. Başvuran, polisin şiddetine maruz kalmasının sebebinin Kürt kökeni olduğunu ileri sürmüştür. Bunun, AİHS?nin 2, 3, 5 ve 6. maddeleriyle birlikte ele alınan, AİHS?nin 14. maddesine aykırı olarak ayrım teşkil ettiğini iddia etmiştir. 14. madde şöyledir:
?Bu Sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayırımcılık yapılmadan sağlanır.?
102. Hükümet, görüşlerinde bu şikayeti ele almamıştır.
103. AİHM, AİHS?nin 3 ve 13. maddelerinin ihlali tespitini kaydeder ve bu şikayetleri, aynı zamanda AİHS?nin 14. maddesi ile birlikte incelemenin gerekli olmadığını değerlendirir.
VII. AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ?NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI
104. AİHS?nin 41. maddesi şöyledir:
?Mahkeme işbu Sözleşme ve protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi edebiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, hakkaniyete uygun bir surette, zarar gören tarafın tatminine hükmeder.?
A. Maddi tazminat
105. Başvuran, polis memurları tarafından saldırıya uğradıktan sonra, 90 günlük bir süreliğine İstanbul?da bir hastanede tıbbi tedavi görmüş olduğunu iddia etmiştir. Bu süre ve sonraki üç aylık süre zarfında çalışamamıştır. Altı aylık gelir kaybı 1.571 Sterlin?i bulmuştur. Mali bakımdan sorumlu olduğu bir eşi ve yaşları altı ila dokuz arasında olan üç çocuğu vardır. Ayrıca, hastane masraflarının 3.492,84 Sterlin olduğunu iddia etmiştir.
106. Hükümet, başvuranın maddi zarara ilişkin delil sunmamış olduğunu ileri sürerek, başvuran tarafından talep edilen miktara itiraz etmiştir. Hükümet, AİHM?den, gerektiği takdirde, tazminat işleminin herhangi bir delil veya belgeden yoksun abartılmış taleplerle istismar edilmesine müsaade etmeden, başvurana adil bir miktar maddi tazminat ödenmesine karar vermesini talep etmiştir.
107. AİHM, başvuranın 3. maddeye aykırı olarak maruz kaldığını tespit ettiği yaralar ile tıbbi masraflar ve belirli bir gelir kaybı arasında doğrudan sebep sonuç ilişkisi olduğu görüşündedir. Bu bağlamda, başvuranın, ameliyat edilmesi gerekmiş olduğunu ve Adli Tıp Müdürlüğü?nün 7 Ekim 1994 tarihli raporuna göre, 25 günlük bir süre için çalışmasının mümkün olmamış olduğunu (bkz. yukarıda 27. paragraf) kaydeder. Herhangi bir hastane faturasının yokluğunda eşitlik temeline dayalı bir karar vererek, AİHM, başvurana, 5.000 Euro maddi tazminat ödenmesine karar verir.
B. Manevi tazminat
108. Başvuran, aynı zamanda, AİHM?den, kendisine 25.000 Sterlin manevi tazminat ödenmesine karar vermesini talep etmiştir.
109. Hükümet?in görüşüne göre, başvuran tarafından talep edilen miktar haddinden fazladır; ihlal tespiti yeterli adil tazmin oluşturur. Hükümet, AİHM?den, başvuranın haksız iktisabına yol açacak herhangi bir tazminata karar vermemesini istemiştir.
110. AİHM, başvuranın, AİHS?nin 3. maddesine aykırı olarak polis memurları tarafından kötü muameleye maruz kalmış olduğuna karar vermiştir. Ayrıca, bu bağlamda etkili bir hukuk yolu sağlanmamış olduğunu tespit etmiştir. Bu davanın şartlarını gözönünde tutarak, AİHM, eşitlik temeline dayalı karar vererek, başvurana 15.000 Euro manevi tazminat ödenmesine karar verir.
C. Mahkeme masrafları
111. Başvuran, başvurunun yapılmasındaki ücretler ve masraflar karşılığı toplam 6.333,60 Sterlin ve 1.712.000.000 Türk Lirası talep etmiştir. Talebi şunları kapsamıştır:
(a) İngiltere?deki avukatlarının ücretleri karşılığı 5.798,60 Sterlin;
(b) Türkiye?deki avukatının ücretleri karşılığı 1.625.000.000 Türk Lirası (yaklaşık 875 Sterlin);
(c) İngiltere?deki avukatlar tarafından yapılan tercüme masrafları karşılığı 375 Sterlin;
(d) İngiltere?deki avukatlar tarafından yapılan idari masraflar karşılığı 160 Sterlin; ve
(e) Türkiye?deki avukatlar tarafından yapılan idari masraflar karşılığı 87.000.000 Türk Lirası (yaklaşık 46 Sterlin).
112. Hükümet, sadece gerçekten yapılmış olan masrafların ödenmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Bu bağlamda, Hükümet, yapıldığı iddia edilen masraflara ilişkin olarak başvuran tarafından yazılı delil sunulmamış olduğunu değerlendirmiştir.
113. Mevcut bilgilere dayanarak kendi kararını veren AİHM - tabi olabilecek her türlü katma değer vergisi hariç - net tazminat, başvuran tarafından talep ve tespit edildiği şekliyle, İngiltere?de başvuranın temsilcisinin banka hesabına Sterlin olarak yatırılmak üzere, başvurana mahkeme masrafları olarak 8.000 Euro ödenmesine karar verir.
D. Gecikme faizi
114. AİHM, gecikme faizi olarak Avrupa Merkez Bankası?nın kısa vadeli kredilere uyguladığı marjinal faiz oranına üç puan eklemek suretiyle elde edilecek oranın uygun olduğuna karar verir.
BU SEBEPLERLE AİHM,
1. Oybirliğiyle, sorumlu Devlet?in, AİHS?nin 38. maddesi uyarınca olayları saptamak görevinde AİHM?ye gerekli tüm kolaylıkları sağlamak yükümlülüğünü yerine getirmediğine;
2. Oybirliğiyle, AİHS?nin 2. maddesinin ihlal edilmediğine;
3. Oybirliğiyle, başvuranın maruz kaldığı muamele dolayısıyla AİHS?nin 3. maddesinin ihlal edildiğine;
4. Oybirliğiyle, başvuranın AİHS?nin 5. maddesi uyarınca olan şikayetini ayrı olarak incelemenin gerekli olmadığına;
5. Oybirliğiyle, AİHS?nin 13. maddesinin ihlal edildiğine;
6. Bir oya karşı altı oyla, başvuranın, AİHS?nin 14. maddesi uyarınca olan şikayetini ayrı olarak incelemenin gerekli olmadığına;
7. Oybirliğiyle,
a) Sorumlu Devlet?in, başvurana, AİHS?nin 44 § 2. maddesi uyarınca kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde, 5.000 Euro (beş bin Euro) maddi tazminat ve bu miktara tabi olabilecek her türlü vergiyi, ödeme günündeki kur üzerinden Yeni Türk Lirası?na dönüştürmek ve başvuranın banka hesabına yatırmak üzere ödemesine;
b) Sorumlu Devlet?in, başvurana, aynı üç aylık süre içinde, 15.000 Euro (on beş bin Euro) manevi tazminat ve bu miktara tabi olabilecek her türlü vergiyi, ödeme günündeki kur üzerinden Yeni Türk Lirası?na dönüştürmek ve başvuranın banka hesabına yatırmak üzere ödemesine;
c) Sorumlu Devlet?in, başvurana, aynı üç aylık süre içinde, tabi olabilecek her türlü katma değer vergisi ile birlikte, mahkeme masrafları olarak 8.000 Euro?yu (sekiz bin Euro) ödeme günündeki kur üzerinden Sterlin?e dönüştürmek ve başvuran tarafından belirlenen İngiltere?deki temsilcilerinin banka hesabına yatırmak üzere ödemesine;
d) Yukarıda belirtilen üç aylık sürenin aşılmasından ödeme gününe kadar geçen süre için yukarıdaki miktarlara Avrupa Merkez Bankası?nın o dönem için geçerli faizinin üç puan fazlasına eşit oranda basit faiz uygulanmasına;
8. Oybirliğiyle, başvuranın adil tazmin talebinin kalanının reddine
KARAR VERİR.
İngilizce olarak hazırlanmış ve Mahkeme İç Tüzüğü?nün 77 §§ 2 ve 3. maddesi uyarınca 20 Eylül 2005 tarihinde yazılı olarak tebliğ edilmiştir.
S. DOLLÉ J.-P. COSTA
Sekreter Başkan
AİHS?nin 45 § 2 maddesi ve Mahkeme İç Tüzüğü?nün 74 § 2 maddesine uygun olarak, aşağıda yer alan Mularoni?nin kısmi muhalefet şerhi bu karara eklenmiştir.
J.-P.C.
S.D.
YARGIÇ MULARONI?NİN KISMİ MUHALEFET ŞERHİ
Çoğunluğun aksine, ben, AİHM?nin, başvuranın AİHS?nin 14. maddesi uyarınca olan şikayetini ayrı olarak incelemesinin gerekli olduğuna inanıyorum.
Kürt kökenli Türk vatandaşları tarafından yapılan onlarca benzer başvuruyu inceledikten ve çok sık olarak AİHS?nin 2 ve 3. maddelerinin ihlal edildiğine karar verdikten sonra, böyle bir şikayeti, Nachova ve Diğerleri ? Bulgaristan davalarındaki (no. 43577/98 ve no. 43579/98) 6 Temmuz 2005 tarihli Büyük Daire kararından bile önce incelememiş olmaktan dolayı rahatsızlık duydum. Böyle bir karardan sonra daha da fazla rahatsızlık duyuyorum. AİHM?nin, Nachova ve Diğerleri davasında böyle bir şikayeti incelemeye karar verip şimdiki dava gibi davalarda incelemenin gereksiz olduğunu değerlendirmeye devam etmesini gerçekten anlayamıyorum.
14. madde uyarınca olan şikayetin incelenmesi, tabii ki, sonunda AİHM?nin 14. maddenin ihlal edildiğine karar vereceği anlamına gelmez. Çoğunluğun yaklaşımına katılamıyorum, bu yaklaşım benim için, sorumlu Devlet Türkiye olduğunda bu tip davalarda ayrım yasağını önemli bir mesele olarak değerlendirmemekle eş değerdedir.
|
|
|
|
|
|
|
Üyelik işlemleri |
|
Hukuk Arama Motoru |
|
Hukuk
Anketi |
|
Reklam
Alanı |
|
|